OSMANLININ LİSANI 3
Osmanlı Türkçesi döneminde Eski Anadolu Türkçesinin söz varlığı kadar açık bir Türkçe söz varlığı yoktur. Ancak, dilin yapısındaki yabancı sözlerin kullanımı metinden metine, muhitten muhite değişebilmiştir. Örneğin, sanat yapmak kaygısıyla saray muhitinde yazılan ve sadece dar aristokrat kesime hitap etmesi amaçlanan şiir ve nesir örneği eserlerin dili oldukça ağırdır. Halk arasında “Osmanlıca” denince algılanan o Türkçenin dışında farklı dil düşüncesi bu gibi kullanımların sonucu oluşmuştur.
Sanatsal kaygı ve dar kesime hitap durumlarının dışında kalan, bu muhit dışında yazılan dönem eserlerinin dili Türkçenin bir döneminde olabilecek normallikte yabancı öge içermiştir.
Türkçe yazı diline Arapça ve Farsça sözcüklerin girişi İslamiyetin kabulüyle başlar. Türkiye Türkçesinde 13. yüzyıla ait en eski metinlerde toplam kelime hazinesinin üçte biri ila yarısı Arapça ve Farsça alıntılardan oluşur. Ancak 15. yüzyıl ortalarına dek kullanılan yazı Türkçesi, günümüz konuşma dilinden yapıca çok uzak değildir. Dönemin şiir ve düzyazı örneklerinden birçoğu, konuşma Türkçesine yakın yapıdadır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda orta ve yüksek eğitim sistemi Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481) yapılanıp Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde olgunlaştı. Eğitim dili sadece Arapça idi. Dolayısıyla bu dili bilmek ve rahatça kullanabildiğini göstermek, eğitimli olmanın gereği sayılırdı. Seçkin bir azınlık, klasik edebiyat dili Farsçayı da öğreniyordu. Klasik Arap ve Fars literatürünün kaynaklarını tanımak, bu iki dilin gramer ve söz varlığının farklılıklarına hâkim olmak, kültürlü bir Osmanlı'yı basit halktan ayırt eden özelliklerdi.
Dönemin konuşma Türkçesinin sesini, klasik Osmanlı eğitimi almış yazarların metinlerinde tanımak çok güçtür. Buna karşılık Osmanlı eğitimi almamış birinin yazılarında günümüz Türkçesinden hemen hemen farksız bir sokak diliyle karşılaşırız. Bunun en iyi örneklerinden biri de 1736 yılında İran sefaret heyetine müzisyen olarak katılan Tamburi Artin Efendi'nin seyahatnamesidir ki; Ermeni harfleriyle Türkçe olarak kaleme alınmıştır.
Sonuç olarak; Osmanlıca olarak adlandırılan Osmanlı dönemi Türkçe yazı dilinin öğrenilmesinin bu günün nesillerine ne fayda sağlayacağı gündemin tartışılan konusudur. Bu dil dönemi itibari ile bile halkın kullanmadığı sadece sanatsal ve aristokratik bir dil olmakla yaşayan bir dil olarak kabul edilemez. Çünkü bir dilin yaşaması için halkın o dili kullanıyor olması gerektiğine inanıyorum.
Peki bu dilin öğretilmek istenmesindeki amaç nedir? Sorusunun cevabı ise ancak muhafazakar kesimin Osmanlı imparatorluk dönemindeki refah ve zenginliğe karşı olan özlem duygularını okşayarak siyasi edinim ve sempati kazanmak diyebiliriz. Fakat böyle bir düşünce ile yapılacak uygulamanın doğaracağı sakıncaların göz ardı edilmesi büyük bir zaafa sebebiyet verebilir. Şöyle ki;
1353 sayılı kanunun devre dışı bırakılması, farklı dillerin kullanılmasının talebi ve bunun sonucu olarak toplumun dil birliğinin ortadan kalkması toplumu sonucu telafi edilemeyecek bölünmelere götürebilir. Çünkü toplumları birarada tutan temel unsurlardan biride dil birliğidir.
Allaha emanet olun
KAYNAKLAR:
-
Osmanlı Türkçesi TDK Büyük Türkçe Sözlük
-
Şükrü Halûk Akalın, “Türk Dünyasında Dil”, Yeni Türkiye, Temmuz-Ağustos 2013, Yıl 9, Sayı 53-54, Ankara, s. 362-363.
-
Şemseddin Sami, “Lisan-ı Türkî (Osmanî)”, Hafta (mecmuası), C. 1, S. 12, 10 Zilhicce 1298 (3 Kasım 1881), s. 177-178.
-
Prof.Dr. Muharrem Ergin, Osmanlı Türkçesi
-
Mütercim Asım Efendi, Burhan-ı Katı Tercemesi, TDK Yayınları, Ankara 2000
-
Mehmed Esad Efendi, Lehcetü'l-Lügat, Haz.: Ahmet Kırkkılıç, TDK Yayınları, Ankara 1999, s. 5.
-
Ahmed Cavid Bey, Tercüme-i Kenzü'l İştiha, Haz.: Seyyit Ali Kahraman - Priscilla Işın, Kitap Yayınları, İstanbul 2006, s. 83.
-
Tanburi Harutiun, Tahmas Kulu Han'ın Tevarihi, Latin harflerine çeviren: Esat Uras, TTK Yayınları, Ankara 1942, s. 15.
